Türkiyenin en büyük müzesi: Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi

Şanlıurfa'da 1,5 yıl önce açılan ve Türkiye'nin "en büyük müzesi" unvanını alan Şanlıurfa Müze Kompleksi, ziyaretçilerine insanlığın ilk çağlarından günümüze kadar uzanan serüvenini, tarihi eser, canlandırma ve imitasyonlarla görme imkanı sunuyor. devamı...

Çanakkale Boğazında kayıp kent bulundu

Çanakkale Boğazı'nda Troya'dan 2 bin yıl önce MÖ 5000 civarlarında kurulmuş bir kayıp kent bulundu. Keşfedilen kayıp kent, yıllardır tartışılagelen Boğazlardaki su seviyesinin iniş ve çıkışlarıyla ilgili de ayrıntılı veri sağlayacak. devamı...

Harari ile Sapiens ve Homo Deus üzerine sohbetler

Harari geleneksel ‘Tarihçi Akademisyen’ ezberimizi alabildiğine detaylı, tutarlı ve kışkırtıcı yöntemlerle bozarak ilk kitabı Sapiens’ta Dünya gezegenindeki yaşam savaşında Homo Sapiens olarak adlandırılan türümüzün bütün acizliğine rağmen nasıl gelip geldiğine bakıyor. devamı...

Dünyanın en 'Allahsız' kentleri

Bir dine ya da bir güce sıkı sıkıya bağlı olsanız da her türlü dini düşünceyi şiddetle reddetseniz de herkes için geçerli olan bir şey var: insanlar kendileri gibi düşünen kişilerin yanında daha rahat hissederler. devamı...

Türk milletinin Anadolu'da hikayesinin başladığı yer: Ahlat

Ahlat Kaymakamlığı'nın girişimiyle Türk milletinin Anadolu'daki hikayesinin başladığı yer olarak ifade edilen Ahlat'ın tarihi ve kültürel misyonunu anlatan kısa film hazırlandı. Film ilk olarak Diriliş Ertuğrul dizisinin internet sayfasında yer alacak. devamı...

29 Aralık 2016 Perşembe

KORUNMAYA ALINACAK ESERLER İLK TÜRK DEVLETİNİN İŞLEYİŞİNİ ORTAYA SERİYOR

TİKA tarafından ‘Türk Anıtları Projesi’ kapsamında 2 yıldır Moğolistan’da sürdürülen Tonyukuk kazılarında sona yaklaşıldı. Prof. Dr. Taşağıl ‘Korumaya alınacak eserler ilk Türk devletinin işleyişini ortaya seriyor’ dedi.




TİKA tarafından ‘Türk Anıtları Projesi’ kapsamında 2 yıldır Moğolistan’da sürdürülen Tonyukuk kazılarında sona yaklaşıldı. Projede Göktürk Veziri Tonyukuk’a ait, Türk tarihine ışık tutan yazıtlar gün yüzüne çıkartıldı.

Moğolistan ve Sibirya bölgesinde milattan önce 3 bine uzanan kadim Türkler’e ait kalıntı ve yaşam izlerini tespit ettiklerini belirten ve kazı heyet başkanı olarak görev yapan Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, “Tonyukuk Anıtı, Ulanbatur’un 60 kilometre doğusundaki Bayn Çokto bölgesinde bulunuyor. Türk tarihine ışık tutan bir çalışmaya imza atıldı. Korumaya alınacak eserler, hem atalarımızın yaşamına ışık tutuyor, hem de ilk Türk devletinin işleyişini ortaya seriyor. Hiçbir ulusun tarihi geçmişi milattan önce 3 binden önceye gitmiyor. Türklerin 9 bin yıl önce de varolduğunu söylemek uydurma. İlk Türklerin çıkış noktası şu an Rusya topraklarında bulunan Abakan, Hakasya ve Minusinsk Krasnoyarsk. Bölgede en eski Türk kültürünü temsil eden kalıntılar ile Afanasiyevo kültürüne ait yaşam izleri mevcut. İlk çıkış noktamız bu 3 yer ve Hakasya. Varoluşumuza ışık tutan kalıntıları muhafazaya alıp, gelecek kuşaklara aktarmalıyız” ifadelerini kullandı.

‘Felaket getirecek’

Moğolistan’da 250 civarında Türk yazıtı olduğunu, Tonyukuk Yazıtlar’nın Türkler için en önemli kalıntılarından olduğunu dile getiren Prof. Dr. Taşağıl, şu açıklamalarda bulundu: “Yazıtlar 2. Göktürk Devleti dönemini, Türk devlet felsefesini, halk, devlet ilişkilerini, iç-dış düşmanların nasıl engellenmesi gerektiğini, hükümdarların görevini, Türklerin o dönem şehirlerde yaşamasının imkânsız olduğunu ve Budizmin Türklere felaket getireceğini anlatıyor. Yazıtlarda savunma savaşı yapmanın gereksiz olduğu, yerine göre geri çekilip, güçlendikten sonra saldırıya geçmenin gerektiği yönünde askeri bilgiler içeriyor. Tonyukuk’a ait 2 yazıt bulunurken, biri 27, diğeri 35 satırdan oluşuyor.”

‘Bu eserler çok önemli’

“Tonyukuk’un öğütlerini taşa yazmasını nedenlerinden biri o dönem Türkler’in kağıt kullanmıyor olmaları. Ancak daha da önemlisi bigilerin gelecek kuşaklara aktarılması. Kazı ekibinde arkeolog Adil Yılmaz ve Alparslan Aşık da bulunuyordu. Müze projesinin temeli yeni yıl içinde atılacak. Proje kapsamında yazıtların üzerinin kapatılacağı bir yapı inşa edilecek. Moğolistan’daki müzelerin büyük kısmı açık alan şeklinde ve birçok Türk yazıtı kaya üzerine kazılı. Bu nedenle eserleri yerinden alıp götürmek mümkün değil. Türk yazıtlarının envanteri çıkartılıp yayınlanmalı. Moğolistan’ın doğusundan, batısına her yerde Türklere ait kalıntılar var. Arhangay, Bayan Ölgiy, Hovt eyaletlerinde bugüne kadar bilinmeyen Göktürk dönemine ait çok sayıda tarihi eser bulunuyor. Bu eserler çok önemli. Karabalasagun bölgesindeki yazıtların mutlaka koruma altına alınması gerekiyor. Söz konusu eserler Türk tarihi için mihenk taşı niteliğinde.”

‘İlk Türklerin varlığı Sibirya derinliklerinde’

Taşağıl, “Türkler Moğol coğrafyasında bulunurken, Moğol denilen halklar, Moğolistan’ın doğu ve kuzey doğusunda yaşıyordu. 840 yılından itibaren Büyük Uygur Kağanlığı’nın yıkılmasıyla Türk boyları batıya göç etmeye başlayınca, doğan boşluğu doğudan gelen Çinli kabileler doldurdu. Moğol olarak adlandırılan halkların varlığı ise bu coğrafyada 13.-14. yüzyıldan sonra ortaya çıktı. Çok sayıda Türk kabilesi Cengiz Han İmparatorluğu’nda yer alarak önemli işler gördü. Moğollar ile akrabalık bağlarımız var ancak farklı iki milletiz. Kuzey Çin, Sibirya ve Moğolistan coğrafyası Altay, Sayan ve Tannu-Ola Dağları Türk tarihinin varolduğu bölgeler. Ancak herkesin merak ettiği ve üzerinde tartışma yaşanan ilk Türklerin varlığı ise Sibirya’nın derinliklerinde saklı. Mutlaka Rusya ve Moğolistan ile masaya oturup tarihimizin başlangıcına ışık tutan kalıntıları muhafaza altına alarak gelecek kuşaklara aktarmalıyız. Nargudan Türk yılbaşısı değildir. Türk yılbaşı geleneği 20 Şubat’ta kutlanan Beyaz Bayram’dır. Kışın bitişini simgeleyen Beyaz Bayram, Tuva ve Moğollar arasında kutlanmaya devam ediyor. Kadim Türkler, Göktanrı, Budizm ve tabiat inancı olmak üzere 3 farklı inanışa sahipti. Çam ağacı Türk coğrafyasında bulunmuyordu. Çam fikri ve Nargudan tezi, Friglerden türeme. Türklerin kutladığı ‘Beyaz Bayram’da et yenir, kımız içilirdi. Nevruz ise ne Türk, ne de Kürt bayramıdır. İrani bir bayramdır. Orta Asya çıkışlı olmayan bu bayram zaman içinde Türkler ve Kürtler tarafından benimsenmiştir” dedi.



kaynak: milliyet

25 Aralık 2016 Pazar

SAINT ANTUAN KİLİSESİ'NDE NOEL AYİNİ



Rahip Anton'un yönettiği ayinde, ilahiler söylendi ve İncil'den bölümler okundu. İngilizce, Lehçe ve İtalyanca dualar edilen ayine çok sayıda kişi katıldı.

Hazreti İsa'yı anlatan ilahiler söyleyen cemaat üyeleri mum yakıp dua etti.

Hristiyanlar, 24 Aralık'ı 25 Aralık'a bağlayan gece, Hazreti İsa'nın doğum gününü kutluyor.


kaynak: AA

24 Aralık 2016 Cumartesi

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK MÜZESİ AÇILIYOR

Adana'da 68 bin 400 metrekare hizmet alanıyla Türkiye'nin en büyük kompleksi olan Yeni Arkeoloji Müzesi tamamlanma aşamasına geldi. Mayıs ayında açılacak olan kompleksin içinde, Arkeoloji Müzesi, Kent Müzesi, Tarım Müzesi, Sanayi Müzesi, Etnografya Müzesi, Çocuk Müzesi ve Mozaik Müzesi bulunacak.


Adana'da 1907 yılında kurulan ancak, son dönemde atıl durumdaki 'Milli Mensucat Fabrikası'nın yerine inşa edilen müze kompleksi içinde, Arkeoloji Müzesi, Kent Müzesi, Tarım Müzesi, Sanayi Müzesi, Etnografya Müzesi, Çocuk Müzesi ve Mozaik Müzesi bulunacak. Ayrıca kompleksin içinde kafeterya, fuaye, satış birimleri, sinevizyon alanı ve açık alanı olacak. Türkiye'deki en modern ve geniş müzesi olacak olan komplekste sergileme alanı 36 bin 790 metrekareyi bulacak.

Mayıs ayında açılacak
Yeni Arkeoloji Müzesi'nde eserlerin teşhiri modern teknoloji kullanılarak yapılacak. Komplekste eserler, ziyaretçilerin geçmişi günümüzde yaşayabileceği şekilde sergilenecek. Tarım Müzesi'nde Adana'nın tarımsal süreci, Sanayi Müzesi'nde ise yine Türkiye'nin ilk sanayi yatırımları sergilenecek. Kent Müzesi'nde, kentin geçmişi aydınlatılacak, Etnografya Müzesi'nde de kentin kültürel birikimi gözler önüne serilecek. Çocuk Müzesi'nde de geçmişten günümüze oyuncaklar sergilenecek.
Avrupa Birliği Bakanı Milletvekili Ömer Çelik'in Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı dönemdeki girişimleriyle çalışmaları başlatılan müzenin, gelecek yıl Mayıs ayında açılması planlanıyor. Kentteki diğer müzelerin yeni müzeye taşınma çalışmaları sürerken, Bakan Ömer Çelik'in, "Yaşayan, yaşatan ve öğreten bir müzecilik anlayışıyla yapılıyor" dedi.


kaynak: yenişafak

23 Aralık 2016 Cuma

SUR'DA TERÖR OLAYLARI NEDENİYLE TAHRİP OLAN ESERLER RESTORE EDİLİYOR

Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde yaşanan terör olayları yüzünden zarar gören 14 tarihi eserin restore edilmesi için başlatılan çalışmalar sürüyor. Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy, zarar gören eserleri restorasyonlarını tamamlayıp kısa sürede Diyarbakırlıların hizmetine açacaklarını vurguladı.


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü koordinesinde, Sur ilçesinde yaşanan terör olaylarında zarar gören 14 tarihi eserin onarılması için başlatılan restorasyon ve renovasyon çalışmaları devam ediyor. Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy, Diyarbakır’ı adeta açık hava müzesi haline getiren, mimarlık ve sanat tarihi alanında öncü rolü bulunan, her birinin tarihin ve medeniyetin ışığını geleceğe aktaran ender eserlerden olan Ulu Cami, Fatih Paşa (Kurşunlu), Şeyh Muttahhar, Parlı Safa, Hasırlı, Kadı, Nasuh Paşa ve Arap Şeyh camileri ile Dört Ayaklı Minare, Ermeni Katolik ve Protestan kiliselerinin büyük hasar gördüğünü belirtti.

"2018'E KADAR BİTECEK"
Diyarbakır’daki ilk Osmanlı eserinin Fatih Paşa diğer adıyla Kurşunlu Cami olduğunu anlatan Aksoy, “Diyarbakır'daki camilerin en boyutlu ve en özenlisidir. Ancak 2015 yılında yaşanan terör olaylarında camimizin içi, orijinal kapısı ve kepenkleri yandı, mihrap ve minber büyük zarar gördü. Fatih Paşa Cami 2008 yılında, Ermeni Katolik Kilisesi ise 2011 yılında proje kapsamında restore edilerek halkımızın hizmetine sunulmuştu. Ancak eserlerin hasar alması sonucu bu yıl içerisinde restorasyon çalışmalarına yeniden başlandı. Bu eserimizin restorasyon çalışmalarını ise 9 Aralık 2018’e kadar tamamlamayı planlıyoruz” dedi.

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak onarım ve renovasyon çalışmalarında Fatih Paşa Camisi için 3 milyon 710 bin TL bütçe ayrıldığına dikkat çeken Vali Aksoy, “Dört ayaklı Minare ve Şeyh Mutahhar Cami için 1 milyon 085 bin TL, Ulu Cami için 1 milyon 500 bin TL, Parlı Safa Camisi ve Medresesi için 1 milyon 26 bin 432,44 TL, Ermeni Kilisesi için 1 milyon 330 bin TL ve diğer renovasyon çalışmaları için yaklaşık olarak 505 bin 509,73 TL ödenek ayrılmıştır. Bunlara diğer çalışmaları da dahil ettiğimiz zaman toplam 12 milyon 819 bin 719 TL bütçe ayrılmıştır” diye konuştu.

Bu eserleri en kısa sürede Diyarbakır halkının hizmetine açacaklarını vurgulayan Vali Aksoy, şunları kaydetti:

“Terör olaylarından dolayı zarar gören diğer eserlerden olan Diyarbakır Ulu Cami (5. Harem-i Şerif), Şeyh Muttahhar Cami, Parlı Safa Cami, Hasırlı Cami, Kadı Cami, Nasuh Paşa Cami, Arap Şeyh Cami, Dört Ayaklı Minare ve Protestan Kilisesi ile ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından restorasyon çalışmalarına başlandı. Ayrıca Kalkınma Bakanlığı Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı kapsamında yürütülen projeler çerçevesinde Paşa Hamamı, Çardaklı Hamamı ve Şehzadeler Konağının restore çalışmalarına da başlandı. Bu üç eserin restorasyon çalışmaları için 3 milyon lira ödenek ayrıldı. Bu eserlerin restore çalışmalarını 2017’nin ilk yarısında tamamlamayı planlıyoruz. Diyarbakır Valiliğimizce, Ulu Cami ve Hanlar Bölgesi Renovasyon Projesi 1. Etap çalışmaları tamamlandı. Projenin uygulamalarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yürütüyor. Yanık Çarşı ve onun karşı cephesinin cephe giydirme ve yenileme çalışmaları hızla devam ediyor. Projenin tamamlanması ile Sur içinde örnek bir cephe çalışması yapılmış olacak ve diğer etap çalışmalarına ivedi bir şekilde başlanılacak.”


kaynak:ntv

21 Aralık 2016 Çarşamba

PAHA BİÇİLEMEYEN AMİSOS HAZİNESİ


Amisos Hazinesi (Amisos Mezar Odası Buluntuları) 1995 yılında amisos antik kenti sınırları içinde; yumuşak kaya kitlesinin oyulmasıyla yapılmış, tavan-taban ve duvarları horasanla sıvanmış 5×5 m. Ebadında 2.30 m, yüksekliğindeki mezar odası içerisine yerleştirilmiş 5 mezar bulunmuştur. Altın yüksek teknolojiyle işlenmiş Amisos Hazineleri’ni seçkin kılan en önemli unsurun altın eserlerdeki işlemecilik olduğunu vurgulayan amsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesi arkeoloğu Mustafa Kolağasıoğlu, “Yüksek teknoloji bu eserlerde fark edilebilir çünkü detaylar çok iyi işlenmiş ayrıca bölgenin günümüze yansıyan altın işlemeciliğini, belki Trabzon’daki telkari işini daha önceki geleneklere yansıtan bir durum da söylenebilir. Altın eserler, Amisos Hazinesi’ni ön plana çıkarır. Bunun dışında cam eserler de önemli. İşçiliğinin çok yüksek düzeyde olması onun işareti olabilir, bölgeye has bir durum. Çünkü Mitridat Krallığı lokal bir krallıktır. Benzer krallıklarının hakim olduğu Sinop ve Amasya’da bu tür yüksek teknolojide işlenmiş altın eserlere rastlamak biraz güç. Bunu Amisos’a, yani Samsun’a ait bir lokal işçilik olduğunu söyleyebiliriz. Yine cam eserler de buluntu grubu arasında yer alır, bunlar da önemlidir. Anadolu’da örneğine nadir rastlanılan buluntulardır.” dedi.



Kolağasıoğlu, Amisos Hazineleri’nin sadece altın eserlerle öne çıkmadığını, cam ve toprak eserlerinin de dikkat çektiğinin altını çizerek, “Cam ve toprak eserler de dönemin önemli stilistik özelliklerini yansıtır. Altın eserler içinde küpelerin tanrıça Nike şeklinde tasvir edilmiş hali, yine Eros şeklinde tasvir edilmiş hali oldukça ilgi çekicidir. Çünkü çok ufak detayları gösterir. Yine kadın başlığı bileklikler ve Medusa başlı aplikler seçkin hazırlanmıştır. Bunun dışında Hipokampus tasvir edilmiş birçok aplik yer almaktadır” ifadelerini kullandı. Amisos Hazineleri’nin hem altın hem de işlemecilik teknolojisi bakımından önemli olduğunu, bu nedenle de ilgi gördüğünü bildiren Kolağasıoğlu, bir mezardan bu kadar çok altın eser çıkmasının nadir olduğunu belirtti. Arkeolog Kolağasıoğlu, Amisos Hazinesi’ni önemli kılan bir başka unsurun da aplikler üzerindeki motifler olduğunu ifade ederek, “Hazinelerde bulunan apliklerdeki Hipokampus motifleri, aslında çağlar arası bir geçişi işaret eder çünkü milattan önce 4. yüzyıl eser grubundaki Hipokampus figürü, Amisos’ta bulunmuş mozaikteki Hipokampus figürü ile benzerdir. Bu da aslında çağlar arası devam eden bir geleneği gösterir” dedi.


AMİSOS TARİHİ
Eski Samsun (Amisos) M.Ö. 7. YY’da Grek asıllı Miletos kolonistleri tarafından kurulmuştur. Miletoslular, Kıt’a Yunanistan koIonistlerinden daha geç olarak kalonizasyon hareketlerine başlamışlardır. {M.Ö. 670). Ege Bölgesini işgal edilmiş bulduklarından, Marmara ve Karadeniz kıyılarında ticaret ve balıkçılık merkezi olmaya uygun yerlere yerleşmişlerdir. Bu yerleşme yerlerinin önemlilerinden biri de Amisos olmuştur. YOL ÇALIŞMALARI HAZİNEYİ ORTAYA ÇIKARDI Samsun Merkez, İlkadım Belediyesinin Cedit Mahallesinde, Amisos Antik Kenti içerisinde yol genişletme çalışmaları sırasında 28 Kasım 1995 Salı günü bir oyuk görüldüğü ihbarı üzerine Müze araştırmacıları ile bildirilen yere gidilerek hemen çalışmalara başlanmıştır. Konklemera tipi kaya kilitlesinin oyulması ile yapılmış, tavan-taban ve duvarları horasınla sıvanmış 5×5 m. ebadında 2.30 m. yüksekliğinde mezar odası içerisine yerleştirilmiş (5) adet mezardan üçünün kullanıldığı, ikisinin boş olduğu görülmüş ve böylece burasının bir aile mezarı olduğu tespit edilmiştir. Kullanılmış olan üç mezardaki iskeIetlerin oluşturduğu buluntuların incelenmesinde, birisinin erkek, ikisinin bayan mezarı olduğu; ayrıca altın ziynet eşyaları (ölü hediyeleri) çanak-çömlek, cam ve mermerden yapılmış arkeolojik eserlerin inceleme ve değerlendirilmesinden, erkek mezarının Pontus Krallığının en üst düzeyindeki yöneticilerinden (kral, komutan, prens gibi) birine, bayan mezarlarından birinin bu ünlü kişinin (kralın) eşine (kraliçeye) diğerinin de kızana ait olabileceğini düşünmekteyiz. İnsitü halde bulunan mezarda ölü hediyelerinin (takılarının) uygun yerlere yerleştirildiği görülmüştür. (yani taç-kafa üzerine, kolye boyunda, küpe kulak hizasında vb.)


EN PARLAK DÖNEM
Amisos, en parlak dönemini (altın çağını) Pontus Kralı Mithridades VI zamanında yaşamış, imparatorluğun yönetim merkezi olmuştur. Kültür ve sanatda bu dönemde gelişip yaygınlaşmış, antik çağın en gelişmiş sikke darphaneleri ile birlikte seramik atölyeIeri de Amisos’ta bu dönemde kurulup geliştirilmiştir. Bu mezarların zenginliği, ölülerdeki altın hediyelerin kalitesi, ince işciliği ve kullanılan semboller Mithridades VI döneminde basılan Amisos Sikkeleri üzerindeki şekil ve sembollerle büyük benzerlik göstermektedir. Bu mezar odasının iki ayrı dönemde kulIanıldığı, pişmiş toprak (seramik) cam, metal ve mermer eserlerin M.Ö. IV. YY’a tarihlenmesi gerektiği; altın süs eşyalarının ise M.Ö. 1. yy’a ait olduğu sanılmaktadır. Amisos Hazinesinin Listesi  I- Cam Eserler : 1 Ad. tapak (phiale), 1 ad. kase. II- Mermer Eserler : 2 Ad. Alabastron III- Madeni Eserler : 1 Ad. Pudriyer IV- Pişmiş Toprak (Seramik) Eserler : 1 Ad. kandil, 2 Ad. buhurdanlık, 3 Ad. koku kabı, 2 Ad. amphoriskos (çift kuplu …..testicik) V- Altın Eserler : Amisos mezar buIuntularının büyük çoğunluğu (% 80 ‘ni) som altından (24 ayar) süs eşyaları …..oluşturulmaktadır. Oldukça ince bir işçiliğe sahip olan bu eserlerin gerekli konservasyon işIemleri gerçekleştirilip, …..yapıldıkları dönemdeki (M.Ö. 1. YY) gibi şekillendirilmişlerdir. Bu buluntuların listesi 1 çift kadın başlı bilezik, 1 çift aslan başlı bilezik, 1 çift yılan şeklinde bilezik, 1 çift Nike (zafer tanrıçası) şeklinde küpe, 1 çift Eros şeklinde küpe, 1 adet saç tokası, 1 adet yüzük, 3 adet bileklik, 10 adet aplik (hippokampos denilen yarısı at yarısı balık şeklindeki yaratıklar üzerinde Iir çalan nereidler yani deniz perileri tasvir edilmiş), 13 adet düğme (11 adeti sedef kaklamı-Meduza kabartmalı, 2 adeti yakut kakmalı), 1 adet sarkaç, 1 adet taç (defne yaprakları ile şekillendirilmiştir), 4 adet aplik (dikdörtgen plaka şeklinde), 4 adet kolye, 1 adet saç bağı, 1 adet zil şeklinde parça, 2 adet boru boncuk dizili kolye. Böylece Amisos Hazinesi toplam olarak 64 parça eserden oluşmuştur.


kaynak: samsunhaber

KTB ÖZEL ÖDÜLLER SAHİPLERİNİ BULDU


Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri'nin bu yılki sahipleri Nesrin Sipahi, Kenan Işık, Mehmet Doğan, Cahit Koytak ile İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi olarak belirlendi.

Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı Ödüller Yönetmeliği’nce 1979'dan beri her yıl verilen "Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri", bundan sonra "Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri" adıyla takdim edilecek.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri, Türk tarihi, edebiyatı, dili, plastik sanatlar, müzik ve sahne sanatları, sanat tarihi, mimarlık, arkeoloji, halk bilim, sinema ve kütüphanecilik sahalarında ve diğer kültür sanat dallarında; eser, uygulama, yorum, sergileme, yayın, araştırma ve inceleme alanlarında ortaya koydukları üstün nitelikli eser ve çalışmalarından dolayı her yıl yaşayan kişilere, topluluk veya kuruluşlara veriliyor.

Böylece, özgün eser, uygulama, yorum veya bilimsel araştırmalarıyla Türk kültür ve sanatının gelişmesine, yurt ve dünya düzeyinde yücelmesine katkıda bulunanların devlet adına ödüllendirilmesi amaçlanıyor.

Bu kapsamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Ömer Arısoy başkanlığında, Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ümit Yardım, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Gündoğan, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz, Güzel Sanatlar Genel Müdürü Doç. Dr. Murat Salim Tokaç, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Nejat Birecik'in katılımlarıyla toplanan jüri, 2016 Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri’ne layık görülen isimleri tespit etti.

Değerlendirme sonucu, müzisyen Nesrin Sipahi, tiyatro sanatçısı Kenan Işık, yazar Mehmet Doğan, şair ve çevirmen Cahit Koytak ile İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, özel ödüllerin sahipleri olarak belirlendi.


kaynak: AA

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ FİNAL NOTLARI - ÇIKMIŞ SORULAR


İNDİRMEK İSTEDİĞİNİZ DOSYANIN ÜZERİNE TIKLAYINIZ!


Anadolunun Tarihi Coğrafyası
Aiolis    Bithyna    Ionia     Ionia2     Karia     Mysia      Thrakia      Troas

Arkeoloji Terminolojisi

Antik Dönem Resim Sanatı
Dipnot: Dosyalar istek doğrultusunda eklenmiştir. Diğer üniversitelerin arkeoloji veya sanat tarihi bölümlerinden dersleri de eklenecektir. Final dönemi boyunca konu günceldir. İstek konularınızı özel mesaj yoluyla facebook adresimizden gönderebilirsiniz.

20 Aralık 2016 Salı

SOSYAL MEDYADA HIZLA YAYILAN YENİ FENOMEN: EMZİRME SANATI

Instagram'da TreeofLife (Yaşam Ağacı) adı verilen yeni bir trend ortaya çıktı.

Aileler PicsArt uygulamasıyla emzirme selfie'leri çekmeye ve daha sonra resimlere ağaç görseli eklemeye başladı.


Rus süpermodel Natalya Vodyanova da bu yeni trende destek verdiğini açıkladı. 

Vodyanova, bu kampanyanın, "Değer vermenin ve sevginin köklerini ortaya çıkardığını" belirtti. Kısa zamanda Instagram'da 600 bine yakın TreeofLife görseli paylaşıldı.

(Resimleri büyütmek için üzerine tıklayınız.)












kaynak: ntv

LOUVRE'DEN ALTIN MADALYA HABERİ GELDİ


İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Sanat Galerisi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Reyhan Uludağ, Paris’teki dünyaca ünlü Louvre Müzesi’nde düzenlenen “Uluslararası Plastik Sanatlar Etkinliği”nden altın madalya ile döndü.

Güzel Sanatlar Ulusal Kurumu (SNBA) tarafından organize edilen “Uluslararası Plastik Sanatlar Etkinliği” dünyaca ünlü Louvre Müzesi bünyesindeki Carrousel du Louvre/Salle Le Notre salonunda, Parisli sanatseverlerle buluştu. Etkinliğin sonunda düzenlenen resim, heykel, seramik, baskı ve sergi tasarımı alanlarındaki ödül töreninde Uludağ da, yağlı boya eserleriyle altın madalyaya layık görüldü.
SNBA Türkiye Delegasyonu adına “KARE” başlığıyla Türkiye’den 23 sanatçının katıldığı organizasyonda, 20’den fazla ülke ve 100’den fazla sanatçı yer aldı.

ULUDAĞ, KİŞİSEL RESİM SERGİSİYLE 6 OCAK’TA ANKARA’DA

2003 yılında düzenlenen Talens Resim Yarışması’nda suluboya dalında, Eskişehir Rotary Kulübü’nün düzenlediği resim yarışmasında özgün baskı dalında, 2004 yılında da Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nin düzenlediği yarışmasında resim dalında ödüle layık görülen Uludağ, 6 Ocak’ta Ankara Kursart Sanat Galerisi’ndeki kişisel resim sergisiyle de Ankaralı sanatseverlerle buluşacak.


kaynak: ntv

18 Aralık 2016 Pazar

İZLANDA'NIN DEV BUZ KATMANI VATNAJÖKULL'DAN 10 SIRADIŞI FOTOĞRAF




Vatna Buzulu


Vatna buzulu üzerinde nerdeyse Avrupa'nın tüm diğer buzulların toplamı kadar buz bulunmaktadır.


Ülkemizden örnek vermek gerekirse Bursa büyüklüğünde bir alanı kaplayan bu buz denizi, bir düzine büyük buzulu da kendi düzlüklerinden denize doğru itmektedir.



Kıyı boyunca uzanan yoldan seyredildiğinde Vatnajökull, canlıların olmadığı bir yabanıllığı andırmaktadır.




Tabanındaki siyah çakıl, kül ve kum çölünden başlayarak ölçüldüğünde buzul, dağların arasından kuşatıcı bir beyaz düzlük oluşturarak yükselen ve her türlü yaşam türünü engelleyen 800 m kalınlığında bir tabaka olarak ortaya çıkmaktadır.




Ancak ateşli ve jeolojik türde yaşam burada da kesinlikle mevcuttur.



Uçsuz bucaksız buz çölü, yavaş ama bazen şiddetli bir volkanik kalp atışına uygun olarak sürekli olarak büyüyor ve küçülmektedir.


Vatnajökull'un bu hiç durmayan hareketi, neredeyse İngiltere kadar büyük olmasına rağmen küçük bir kasabanınkinden çok olmayan ve çoğunlukla dar kıyı şeridine dağılmış bir nüfusa sahip olan bir ada olarak İzlanda manzarası içinde hiç de şaşırtıcı değildir.


Vatnajökull'un güney ağzındaki buzullardan biri olan Fjallsjökull'un duvarları, buzulun volkanik yükseltilerden topladığı ifrazat artığı nedeniyle kararmıştır.


Jeolojik olarak yeni ve halen oluşum halinde ki İzlanda adası, 6.4 km kalınlığında bir bazalt kaya üzerinde durmaktadır.


Bu kaya oluşumu ise son yirmi milyon yılı aşkın bir süredir Orta Atlantik Dağ sıraları üzerindeki bir 'sıcak nokta'dan, yani Avrupa ve Kuzey Amerika'nın, kıtasal sürüklenmenin etkisi altında yavaş yavaş birbirinden ayrılmasıyla oluşan derin bir yarıktan boşalmaktadır.

DÜNYANIN EN 'ALLAHSIZ' KENTLERİ


Bir dine ya da bir güce sıkı sıkıya bağlı olsanız da her türlü dini düşünceyi şiddetle reddetseniz de herkes için geçerli olan bir şey var: insanlar kendileri gibi düşünen kişilerin yanında daha rahat hissederler. Dindar olmayanları öldüren IŞİD ve ülkede her türlü dini yasaklayan Kuzey Kore gibi uç örneklerin dışında, dünyanın pek çok farklı şehrinde farklı oranlarda inanan ve inanmayan mevcut. Peki dünyanın en ‘Allahsız’ şehirleri hangileri?

Eğer böyle bir yeri bulmaya çalışıyorsak şehir merkezlerine bakmamız gerekiyor. Çünkü Haifa Üniversitesi’nden Psikoloji Profesörü Benjamin Beit-Hallahmi’nin de söylediği gibi: “Herhangi bir dini bağlılığı bulunmayan kimseler genellikle daha genç erkekler oluyor. Bu kişilerin eğitim seviyesi ve geliri diğer kişilere göre yüksek, politik görüşleri de daha liberal oluyor. Ancak dini inancı olmayan kişilerin diğerlerine göre daha mutsuz olduğu ve toplumdan dışlanmış hissettikleri de bir gerçek.”

Biyopsikolog ve yazar Nigel Barber’a göre bu kişiler genellikle kırsal kesimler yerine, daha kalabalık olan merkezi yerlerde bulunuyorlar. Çünkü şehirler daha fazla refah sağlıyor ve içinde bulunan kişiler dine daha az ihtiyaç duyuyor. Barber 2038 yılına geldiğimizde çoğu ülkede dinin önemli olduğuna inanan kişi sayısının yüzde 50’nin altına düşeceğine inanıyor. Yazar bu noktayı ‘ateist eşiği’ olarak adlandırıyor.

Bu eşiği geçen bölgeler nereler?

WIN/GALLUP tarafından 2015 yılında yapılan bir ankette Çin dünyanın en az dindar ülkesi olarak belirlendi. Ülkede ateistlerin oranı (yüzde 61) diğer ülkelere göre en az iki kat daha fazla. Çin’i yüzde 31 ile Japonya ve yüzde 30 ile Çek Cumhuriyeti takip ediyor. Bölgesel anlamda bakıldığında Batı Avrupa’da ‘dindar değilim’ ya da ‘ateistim’ diyenlerin oranı yüzde 51. İskandinavya da bu tarz anketlerde genellikle yüksek oranlarda ateist barındırdığı gözlemlenen bir bölge.

Hangi şehirlerde dindar insanlar daha az?

Berlin, yüzde 60’ı inançsız olan nüfusuyla ‘Avrupa’nın ateist başkenti’ olarak biliniyor. Birleşik Krallık’ta ise 2011’de yapılan araştırmalara göre Norwich yüzde 42,5’lik oranla ilk sırada yer alıyor. İngiltere ve Galler’de dindar olmayanların toplam nüfusa oranı ise yüzde 25,1.

ABD’de Amerikan İncil Topluluğu tarafından sunulan verilere göre Albany/Schenectady/Troy bölgesi en az dindar bulunan bölge olarak belirlenmiş. New York ise en az dindar olan eyalet olarak göze çarpıyor. Boston‘da ise vatandaşların sadece yüzde 11’inin İncil’i hayatlarının bir parçası olarak değerlendirdiği belirtiliyor. Public Religion Research Institute tarafından yapılan bir başka araştırmada ise Portland, Seattle ve San Francisco ABD’nin en az dindar olan şehirleri olarak listelenmiş. Bu şehirlerde nüfusun yüzde 37’sinin herhangi bir dine inanmadığı belirtiliyor. Boston ise bu araştırmada 8. sırada yer alıyor.

Peki dünyanın en az dindar olan şehri hangisi? Tabii ki dindarlık tanımına göre rakamlar farklılık gösterecektir ancak herhangi bir dinle ilişkili olmadığını söyleyen kişilerin oranına baktığımızda Çin’in en büyük şehri Şanhgay‘ın yüzde 86,9’luk oranla ilk sırada olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle, 24 milyon kişilik şehrin 21 milyonu herhangi bir dine mensup değil.


kaynak: dunyaninhalleri

HOŞGELDİN 12017!



Aralık ayının ortasına yaklaşıyoruz ve artık 2016’yı geride bırakmak üzereyiz. Trajedilerle dolu 2016’nın ardından, 2017 ile yeni bir başlangıç yapmak hepimize iyi gelecek. Ancak bazı bilimciler gireceğimiz yılın 2017 olarak değil 12017 olarak anılmasını istiyor.

Günümüzde kullandığımız Gregoryen takvimi (miladi takvim) , Hz. İsa’nın doğduğu yılı milat olarak kabul ediyor ve yılları bu tarihten itibaren saymaya başlıyor. Ancak bu durum, pek çok büyük medeniyetin negatif yıllarda kalmasına ve tarih algımızın olumsuz etkilenmesine sebep oluyor. 2016 yılında yaşadığımızı belirtmek, insanlığın sadece iki bin yıldır dünya üzerinde etkili olduğu gibi bir algı oluşmasına sebep oluyor.

Tarihçiler ve arkeologlar tarafından, insanlık tarihinin ilk yapısı olduğu düşünülen Göbeklitepe yerleşiminin milat olarak kabul edilebileceği belirtiliyor. Bu fikri ilk ortaya atan kişi İtalyan kökenli ABD’li bilimci ve tarihçi Cesare Emiliani. 1993’te yaptığı açıklamalarda, takvimin önüne on bin yıl eklemeyi öneren Emiliani aslında çok da haksız sayılmaz.



Holosen dönem

Dünya tarihini incelediğimizde, bundan 10 bin yıl öncesine kadar insanların diğer canlılar gibi doğanın bir parçası olarak yaşamını devam ettirdiğini görüyoruz. Ancak Göbeklitepe yerleşimi ile birlikte, avcı ve toplayıcı hayattan yerleşik hayata geçildiği, bazı hayvanların evcilleştirildiği ve tarımın geliştiği görülüyor. Bu tarihe dek dünya tarihinde pasif bir rol oynayan insanlık, daha sonra içinde bulunduğu ortama hükmetmeye başlayarak, yaklaşık 12 bin yıl içinde, gezegeni içinde bulunduğumuz hale getiriyor. Bu 12 bin yıllık döneme bilimciler Holosen dönem adını veriyor.

Göbeklitepe’den daha eski yerleşimler olup olmadığı bilinmiyor. Ayrıca Göbeklitepe’nin kurulduğu tarihi net olarak belirleyebilmek de mümkün değil. Ancak günümüzün takvimiyle, milattan önce 10000 yılı civarında bu köklü değişikliklerin başladığı görülüyor. Ayrıca tüm modern tarihlerin başına sadece ‘1’ rakamını eklemek de oldukça pratik bir yöntem.

Geçmişle kucaklaşmak

Bu yeni sistemle birlikte; Sümer, Mısır, Babil, Hitit, Çin ve Amerika yerleşimleri gibi eski medeniyetler de insanlık tarihine dahil edilmiş oluyor. İnsanlık tarihinde hangi olayların ne zaman yer aldığı ve bu olaylar arasındaki neden sonuç ilişkisi de daha net bir şekilde gözlemlenebiliyor.


kaynak:dunyaninhalleri

17 Aralık 2016 Cumartesi

TÜRK MİLLETİNİN ANADOLU'DA HİKAYESİNİN BAŞLADIĞI YER: AHLAT

Ahlat Kaymakamlığı'nın girişimiyle Türk milletinin Anadolu'daki hikayesinin başladığı yer olarak ifade edilen Ahlat'ın tarihi ve kültürel misyonunu anlatan kısa film hazırlandı. Film ilk olarak Diriliş Ertuğrul dizisinin internet sayfasında yer alacak.


Bitlis'in Ahlat İlçesi Kaymakamı Bülent Tekbıyıkoğlu, konuya ilişkin yaptığı açıklamada,
Başbakanlık Tanıtma Fonu tarafından fonlanan ve "Sanal Alemde Ahlat Projesi" adıyla çekilen filmin tanıtımında sosyal medyanın kullanılacağını ve filmin ilk olarak Diriliş Ertuğrul dizisinin internet sayfasında yer alacağını belirten Tekbıyıkoğlu, ayrıca filmin THY'nin uçak içi eğlence ekranlarında ve kamu spotu olarak televizyonlarda gösterilmesi için çalışacaklarını kaydetti.


23 Aralık'ta Ankara'da ilk gösterimi yapılacak olan filmle, Türk medeniyeti içerisinde önemli yere sahip Türk şehri Ahlat'ın millete tanıtılması ve bir tarih şuuru oluşturulmasının amaçlandığını vurgulayan Tekbıyıkoğlu, şunları söyledi:
"Türklerin Anadolu’yu yurt edinmelerindeki en önemli tarihi tanığı olan ve sinesinde o döneme ait izleri bin yıldır büyük bir özenle koruyan Ahlat, bugün turizmin başkenti olması gereken bir konumda olmasına rağmen tanıtım yetersizliğinden dolayı turizmden yeterli payı alamamıştır. Ahlat Anadolu’daki medeniyetimizin giriş kapısı, ilk durağı ve bu medeniyetin ilk eserlerini verdiği pek çok tarihi varlığı ile ayakta olan bir Türk şehridir."


Tekbıyıkoğlu, "Sanal Alemde Ahlat Projesi" ile ulaşılmak istenen kitlenin tarih, kültür, doğa ve inanç turizmi gibi alternatif turizme ilgi duyan yerli ve yabancı turistler, bu alanda yatırım yapmak isteyen şahıs, kurum ve kuruluşlar olduğunu belirterek, bu hedef kitleye ulaşabilmek için tanıtım faaliyetlerine ağırlık verileceğini kaydetti.


Ahlat'ın tarihi ve kültürel yapısı hakkında bilgi veren Tekbıyıkoğlu, Ahlat'ta UNESCO dünya miras listesinde dünyada eşi benzeri olmayan Selçuklu Meydan Mezarlığı'nın bulunduğunun altını çizdi.
Bu mezar taşlarının aynı zamanda Türk motif kataloğunu oluşturduğunu anlatan Tekbıyıkoğlu, Anadolu'daki önemli Selçuklu eserlerinde, bazı kamu binalarında ve en son Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kullanılan Selçuklu yıldızlarının kaynağının Ahlat'taki mezar taşları olduğunu anımsattı.


kaynak:ntv

ÇINAROĞLU: HATTİ BÖLGESİNDE HİTİTOLOJİ BÖLÜMÜ OLMAMASI BÜYÜK EKSİKLİK


Prof.Dr. Aykut Çınaroğlu, bu yıl 7.’si gerçekleştirilen Çorum Kazı ve Araştırmalar
Sempozyumu’nun ilk yıllarında sunulan konuların Çorum coğrafyası içinde sınırlı
kalırken şimdi Çorum Müzesi’nin evsahipliği yaptığı bilgi şölenlerinin artık ülke
boyutuna ulaştığını ifade etti.

Çorum Müzesi’nde gerçekleştirilen 7. Çorum Kazı ve Araştırmalar Sempozyumu’nun
açılışında konuşan Çınaroğlu, Çorum gibi Hatti ve Hitit’in çekirdek bölgesinin artık
irdelenmeye başlandığını bunun da Çorum’un bir açıdan Orta Anadolu’nun arkeoloji
merkezi konumuna gelmesini sağlayacağını anlattı.

Bir zamanlar leblebisi ile ünlenmeye çalışan Çorum’un günümüzde kültürü ile öne
çıkmaya başladığını anlatan Prof.Dr. Aykut Çınaroğlu, Helen, Roma ve Bizans
kültürleri ile ilgilenenlerin bu kültürlerin izlerini Anadolu dışında, asya’nın bazı
bölgelerinde hatta Kuzey Afrika’da bile bulabileceklerini ancak Hatti ve Hitit
medeniyetlerini araştıranların gidebileceği tek yerin Çorum olduğunu vurguladı.
Anadolu topraklarındaki ilk imparatorluğa ev sahipliği yapan Çorum’un bunu iyi
değerlendirmesi gerektiğini ifade eden Prof.Dr. Çınaroğlu, “Bugünkü bilgilerimize
göre Anadolu tarih sahnesine Çorum’un “Hatti”siyle çıkmıştır. Bu çıkış yalnız
Anadolu için değil, kuzey Mezopotamya’nın bir dönemine de paralellik sağlamıştır.
Son 5 yıldır üniversite büyük bir dinamizm içinde yükselmekte ve uluslararasında
hak ettiği yere ulaşmaya çaba gösterdiği hepimizce görülmektedir. Üniversitenin bu
hızına Arkeoloji ve Hititoloji bölümlerinin de ayak uydurması beklenir. Hitit çivi
yazılı belgelerinin en yoğun şekilde gün ışığına çıkarıldığı yer Çorum’daki Hattuşaş
ve Şapinova’dır. Gönül isterki bu belgelerin en iyi değerlendirileceği ve bilim
alemine sunumunun yapıldığı yer, Hitit Üniversitesi’nin Hititoloji bölümü olmasıdır.

Ancak YÖK’ün bu kurumu kapatma girişimi hepimizi gönülden yaralamıştır.
Çorum’a en fazla yatırım yapan yatırımcı kuruluşların arasında Orman ve Su İşleri
Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü en önde geliyor.
DSİ 5. Bölge Müdürlüğü, Alacahöyük Hitit Barajını koruma altına alçak bir projeyi
kazı başkanlığı ile koordineli olarak gerçekleştirmesi ve sit alanlarını kamulaştırması
övgüye değerdir. DSİ’nin bu projeyi hayata geçirmesi, uzun zamandan buyana
Alaca’da eksikliği duyulan turizm altyapısının ilk ayağı olması açısından da
önemlidir” dedi.


kaynak: corumhaber

16 Aralık 2016 Cuma

ROMAN EMPIRE: REIGN OF BLOOD (Türkçe Dublaj)



Netflix'de yayınlanan ilk sezonunda kitlelerin beğenisini kazanan Roman Empire - Reign of Blood,
Marcus Aurelius'tan sonra tahta geçen Commodus'un taht maceraları etrafında bir konuyu izleyicilere aktarıyor. 6 bölümden oluşan ilk sezonu sizlere türkçe dublaj olarak sunuyoruz.


1.bölümü indirmek için tıklayınız

ANADOLU'DAN TARİH FIŞKIRIYOR


Tarih boyunca çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu'nun, zengin tarihi mirası, kazılarla gün yüzüne çıkıyor. Türkiye'de 11 ayda yürütülen 554 arkeolojik kazı ve araştırmada, 2 bin 288 tarihi eser toprak altından çıkarıldı.

AA muhabirinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünden aldığı bilgiye göre, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu topraklarında bulunan tarihi zenginlikler, yerli ve yabancı bilim insanları tarafından yapılan kazı, restorasyon ve yüzey araştırmalarıyla bilim dünyasına sunuluyor.

Türkiye'nin değişik bölgelerinde yürütülen kazılarda sikke, pişmiş toprak kap, taş eser ve heykel gibi farklı türlerde eserler ortaya çıkarılıyor. Bu yıl kasım ayı itibarıyla Bakanlar Kurulu kararıyla 554 arkeolojik faaliyet yürütülüyor. Bu kapsamda, bu yıl arkeolojik kazı ve araştırmada yaklaşık 2 bin 288 tarihi eser gün yüzüne çıkarıldı.

- "Eşsiz" kadın heykelciği bulundu

Bu kazılarda ortaya çıkarılan eserlerden en önemlilerinden biri olarak Konya Çatalhöyük'te Prof. Dr. Ian Hodder başkanlığında gerçekleştirilen kazılarda bulunan M.Ö 8000-5500 Neolitik Dönem'e ait kadın figürü gösteriliyor. Heykelcik, yüksek kalitede işçilikle yapılması ve vücudunun tüm parçalarının eksiksiz bulunması dolayısıyla "eşsiz" olarak nitelendiriliyor.

Niğde Kınık Höyük'te yapılan Prof. Dr. Lorenzo D'Alfonso başkanlığında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında bulunan Akamenid Dönemi'ne ait volkanik kayaçtan (riyolit) yapılmış şahin heykelciği de diğer önemli eserler arasında yer alıyor.

- 3 bin 500 yıllık mühür bulundu

Bu yılki kazılarda, Hitit dönemine ait yaklaşık 3 bin 500 yıllık bir de mühür bulundu. Adana'daki Tatarlı Höyük'te Yrd. Doç. Dr. Serdar Girginer başkanlığında sürdürülen kazı çalışmalarında açığa çıkan eserin, M.Ö 13'üncü yüzyıla, ünlü Hitit Kraliçesi Puduhepa'nın da yaşadığı döneme ait olduğu tahmin ediliyor.

Ordu Kurul Kalesi'nde 2 bin 100 yıllık olduğu tahmin edilen 110 santimetre yüksekliğinde mermerden yapılmış Ana Tanrıça Kibele heykeli de gün yüzüne çıkarılan önemli eserler arasında yer alıyor. Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Süleyman Yücel Şenyurt başkanlığında sürdürülen kazıda bulunan heykel, yaklaşık 200 kilogram ağırlığında.

Her yıl çok sayıda yerli ve yabancı akademisyenin başkanlığında, bakanlığın izniyle gerçekleştirilen kazılarda, binlerce eser ortaya çıkarılıyor.

Kazılarda ortaya çıkarılan envanter niteliğindeki eserler, tasnif çalışmaları sonunda müzelerde teşhire hazır hale getiriliyor.

kaynak:Anadolu Ajansı

15 Aralık 2016 Perşembe

KIRIM MÜZELERİNE AİT TARİHİ ESERLER MAHKEMELİK OLDU


Hollanda’da sergilenen, Kırım müzelerine ait tarihi eserlerin akıbetiyle ilgili duruşma karara bağlandı. Amsterdam’daki mahkeme eserlerin Ukrayna’ya gönderilmesini kararlaştırdı.

300 parçadan oluşan altın koleksiyon özel bir sergi için Kırım’dan Amsterdam’a getirildikten bir ay sonra yarımada Rusya tarafından ilhak edildi. IV. yüzyıldan kalma İskitler’e ait eserlerin, Ukrayna’nın kültürel mirası olduğunu savunan Kiev, koleksiyonun kendilerine teslim edilmesini talep etti. Aynı talep Kırım’daki müzelerden de gelince sorun mahkemeye taşınmıştı.
“Kırım şu an Rusya’nın işgali altında. Yarımadayla bağlantımız yok. Kırım’daki kültürel mirasımızı koruyamıyoruz” diyen Ukrayna Kültür Bakanı Yardımcısı Svetlana Fomenko kararı olumlu karşıladı.

Kırım’daki müzelerin küratörleri ise farklı görüşte.

Rusya yönetimi altındaki Arkeoloji Enstitüsü’den Küratör Valentina Mordvintseva, “Eserlerin Kırım’dan başka bir yere verilmesi haksızlık olur, çünkü bir başka yere verilmeleri ileride çok sorun yaratır” yorumunu yaptı.

Amsterdam mahkemesinin hükmüne göre, eserlerle ilgili nihai kararı Kiev makamları karar verecek. Mahkeme, tarihi eserlerin ancak bağımsız ülkelerce kültürel miras olarak sahip çıkılabileceğini ve Kırım’ın bağımsız olmamasını kararına gerekçe gösterdi.

Kırım müzelerinin temyize gitmesi halinde itiraz süresi sonuçlanana dek koleksiyon Amsterdam’daki Allard Pierson Müzesi’nde kalacak.


kaynak: euronews

ROMA PARKINA SOSYAL TESİS YAPILACAK


Son haftalarda tartışmalara neden olan İstanbul’un Cihangir semtindeki Roma Parkı (Bahçesi) yanında bulunan alana sosyal tesis yapılmasına ilişkin imar planı değişikliği İstanbul büyükşehir belediyes (İBB) meclisi tarafından kabul edildi.

Oylamada CHP’li üyelerin ret oyu kullandığı imar planı değişikliği için söz alan CHP’li Ülkü Koçar, “Burada yaşayanlar bunu istemiyor. Burası orada nefes alabilecek bir yer. Biz burada tarihi kalıntıların olduğu yerde inşaat yapıyoruz” diye konuştu.

Bölgeye sosyal tesis yapılmasına itiraz eden CHP’li Hüseyin Sağ ise değişikliğin halka sorulmasını istedi: “Burası Cihangir’de Roma Parkı. İnsanlar sosyal tesisi yapılmasını istemediklerini söylediler. Oturuyorlar, eğleniyorlar. ‘Parkı bozmayın’ dediler. Önce makine sokuldu, tarihi eserler çıkınca durduruldu. Şu anda da plan değişikliği yapılıyor. Halkı sorularak yapılsın.”

Oylamada itirazlara rağmen imar planı değişikliği kabul edildi.

Ne olmuştu?

2009 yılında arkeolojik park ilan edilen Cihangir Roma Parkı’na Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar Planları kapsamında Biri şu anda inşaatın başladığı yer, biri bostanın olduğu yer diğer ikisi Roma Parkı’nın içinde olmak üzere dört sosyal tesis yapılması planlanıyordu. 20 Ekim Perşembe günü bostanın yakınındaki otopark olarak kullanılan alanda bir inşaat başlamıştı. Arkeolojik ve jeolojik etüt gerektiren alan olduğu halde müze denetimi dışında, tabelasız, ruhsatsız olarak devam etmişti. Mahallelilerin tepkileri üzerine inşaat durmuştu.

Mahallelinin sosyal tesislere dayanak olan imar planına açtığı dava 2014 yılında iptal edilmiş, 2015 yılında Danıştay kararı kaldırmıştı. Alanda yeniden bir bilirkişi keşfi yapılmıştı. Yargı süreci halen devam ediyor.

Roma Parkı’nın yanıdaki alanda 25 Ekim Salı günü Çevik Kuvvet koruması altında iş makineleri tekrar çalışmaya başlamıştı. Mahalleliler bir kez daha oradaydı; kepçe durdurulmuştu.

27 Ekim’de, çalışmaların İstanbul Arkeoloji Müzeleri denetiminde yapılması gereği kararı alınmış ancak bu karara rağmen 1 Kasım Salı günü iş makineleri Özel Tim eşliğinde tekrar çalışmaya başlamıştı. Gerekli karar tanınıp iş makinalarının durdurulmasına kadar geçen zamanda, arkeolojik bulguları içeren dolguların önemli bir kısmı yok edilmişti. Yani inşaat durmuş, ama miktarı bilinmeyen arkeolojik bulgu hafriyat kamyonlarıyla taşınmıştı. Cihangir Güzelleştirme Derneği konuyla ilgili suç duyurusunda bulunmuştu.

Son olarak, alanda arkeolojik kazı çalışması yapan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü, herhangi bir kültür varlığına rastlanmadığını belirtmişti.


kaynak: diken

ORDUNUN TARİHİ KONUŞULDU


Ordu eski Turizm ve Kültür Müdürü Servet Yerli, Ordu Müze Müdürü Neşe Öncül, Ordu Mimarlar Odası Başkanı Talat Köksal, Av. Hüseyin Güreşçi, Av. Hatice Ergen, Talip Sezer ve Abdullah Honduroğlu; Rektör Yarılgaç’ı makamında ziyaret etti.

Yapılan ziyarette, Ordu üniversitesi Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümleri ile ilgili görüşler aktarılarak bu konuyla ilgili ortak kanaatler dile getirildi. Turizm kenti olan Ordu’da bulunan tarihi ve kültürel mirasımızın korunması ve gün yüzüne çıkarılmasıyla ilgili olarak arkeolojik çalışmaların önemine vurgu yapılıp Arkeoloji Bölümünün şu anda ilimizde yapılan çalışmalara gelecek yıllarda katkı sağlayabilmesi konusunda görüş ve temenniler dile getirildi.

kaynak: orduhayat

DRAGOS İÇİN YENİ SÜREÇ BAŞLADI


CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in Kültür ve Turizm Bakanlığı Bütçe Komisyon görüşmelerinde Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’ya yönelttiği soruya Bakan yazılı yanıt verdi. CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer Bütçe görüşmelerinde, “Kartal Belediyesi Arkeoloji Müzesi’yle ilgili birlikte bir kazı başlattı.. Bu kazıda ibadet yeri ortaya çıktı; hamam ortaya çıktı; çok önemli bir kazı. Bu partilidir, şu partidendir diye kazı iki yıl aradan sonra sayenizde bu yıl izin verilmiş şimdi başlaması da sevindirici bir haber. Bu konuyla ilgili çalışmalarınızı açıklayabilir misiniz? “dedi. Gürer, CHP’li Belediye Başkanı Op. Dr Altınok Öz’ün bölgede kazı için çok önemli ve ciddi destek sağladığını ve bu kazının mutlaka devamında fayda olduğunu anımsattı.

Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, “İstanbul ili, Kartal ilçesi, Dragos mevkii, 188 pafta, 2222 ada, (eski: 162-182) yeni:207 parselde yer alan Doğu Roma (Bizans) Dönemi kalıntılarıyla ilgili olarak İstanbul V Numaralı Koruma Bölge Kurulu kararlarına istinaden 27/10/2010 tarihinde İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü denetiminde kazı çalışmaları başlatılmıştır.

Söz konusu alanda yapılan kazı çalışmalarında, MS. 5. ve 6. yüzyıla tarihlenen ve 12. yüzyıla kadar kullanım gördüğü anlaşılan bir Hamam, Kilise ve bir yapı kalıntısı açığa çıkarılmıştır. Kazı çalışmaları bu alanlar üzerine yoğunlaştırılmış olup, özellikle Kilise ve Hamam yapılarının tam planlarının çıkarılmasına yönelik çalışmalar devam ettirilmiştir. Kartal Belediye Başkanlığının maddi katkılarıyla sondaj çalışmaları yapılan alanda ortaya çıkan mimari kalıntıların korunmasına yönelik proje hazırlanması, restorasyon ve konservasyon işlemlerinin başlatılması amacıyla kazı çalışmalarına 2013 yılında ara verilmiştir.

Söz konusu alanda ortaya çıkan kalıntıların koruma ve restorasyonlarının yapılması, alanın ileride ziyarete açık bir arkeopark olarak projelendirilmesi için tüm masrafların Belediyece karşılanması koşuluyla yarım bırakılan kazı çalışmalarına devam edilmesi hususunun İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünce talep edilmesi üzerine Bakanlığımızın 22/09/2016 tarihli ve 167540 sayılı yazısıyla kazı ve sondaj izni verilmiştir. Ancak anılan çalışmaların başlatılabilmesi için Kartal Belediye Başkanlığı ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü arasında bir protokol yapılması gerekmektedir” dedi.

kaynak: chp.org.tr

14 Aralık 2016 Çarşamba

ZELİHA KILIÇ ÜLKEMİZİ GURURLANDIRDI


Nobel ödüllü bilim adamımız Prof. Aziz Sancar bugün akşam saatlerinde Twitter'dan Zeliha Kılıç'ın fotoğrafını paylaşıp altına " UNC Matematik öğrencisi Zeliha Kılıç doktora seviyesinde en iyi TA ödülünü aldı. Türkiyeyi onurlandırdığı için Zeliha ile iftihar ediyoruz." notunu ekledi.

Biz de Prof. Aziz Sancar aracılığıyla Zeliha Kılıç'ı kutlar, başarılarının devamını dileriz.

*TA: Teaching Assistant

ZEUGMA MOZAİKLERİ ARTIK SANAL TURLA BAKILABİLECEK


Gaziantep'in incisi "Zeugma", Gaziantep Sanayi Odası (GSO) öncülüğünde, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü desteğiyle hazırlanan "www.zeugma.org.tr" adresli internet sitesi üzerinden sanal turla dünyaya tanıtılıyor.
GSO'dan yapılan yazılı açıklamaya göre, Gaziantep’in tarihi ve kültürel zenginliğinin önemli bir parçası olan Zeugma Antik Kenti, mozaikleri, Arkeoloji Müzesi ve Zeugma Mozaik Müzesi'ni daha geniş çevrelere tanıtmak için web sitesi kuruldu.

Sitede, köklü bir tarih, güçlü bir medeniyet, ticari merkez, sanat eseri, mozaik diyarı ve daha birçok özelliği içinde barındıran Zeugma Antik Kenti'nin tarihçesi, kazı çalışmalarında son durum, kazı kronolojisi, mitoloji sözlüğünün yanı sıra çıkarılan mozaikler ve diğer buluntulara ilişkin her türlü yazılı ve görsel bilgi yer alıyor.
Türkçe’nin yanı sıra İngilizce, Almanca, İspanyolca, Fransızca, Çince, Japonca ve Arapça olarak tanıtımların yapıldığı sitede, mozaiklere ilişkin fotoğraf galerisi ve mitolojik hikâyeler var.
Bilimsel yayın ve makalelere yer verilen, Zeugma Mozaik Müzesi'nin kat planı ve tanıtım broşürünün de paylaşıldığı site sayesinde Zeugma Antik Kenti ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi 360 derece sanal turla gezilebiliyor.

Kaynak: AA

DASKYLEION'DA LYDIA'LILARA AİT 2600 YILLIK 2 MUTFAK BULUNDU


Balıkesir'in Bandırma ilçesinde, Manyas  Gölü'nün yakınlarındaki Daskyleion Antik Kenti'nde bu yıl yürütülen kazı çalışmalarında, Lydia uygarlığına ait, kaplar, balık kılçığı, kemik, tohum,  bazalt taşından havan gibi, döneme ait mutfak eşyalarının bulunduğu iki mutfak  ortaya çıkarıldı.

Kazı Başkanı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi arkeoloji Bölümü öğretim  üyesi Prof. Dr. Kaan İren, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İstanbul  Üniversitesinden Doç. Dr. Sedef Çokay Kepçe'nin de aralarında bulunduğu bir  ekiple antik kentin üç ayrı noktasında çalışma yapıldığını söyledi.

Tunç Çağı'ndan itibaren zayıf da olsa, insan izlerine rastlanan söz  konusu antik kentte arkeolojik buluntuların M.Ö 8. yüzyıldan itibaren  yoğunlaştığını vurgulayan İren, "Bu tarihten sonra, kazılarda bulunmuş mimari  kalıntılar, yazıtlar, kült eşyaları ve yazıtlı keramikler yardımıyla yerleşmede,  Phrygler (Frigler) ve Lydialıların varlığı kanıtlanmıştır." dedi.


Bölgede 6,5 metre yüksekliğinde höyüğü destekleyen duvarlar ortaya  çıkarıldığını aktaran İren, şöyle konuştu:
"İkinci önemli çalışma alanı ise önceki yıllarda bulunmuş olan kaya  mezarlarıdır. Belki de ilk kez antik dönemde kaya mezarlarının yapım aşamaları  hakkında bilgi sahibi olunması mümkün olacaktır. 2016 yılında kazı ve ayrıca  restorasyon çalışmalarının gerçekleştirildiği bir diğer alan ise üç odalı yapı  olarak tanımlanan yerdir. Burada Lydia dönemine tarihlenen, olası mutfak bölümü  açığa çıkarılmıştır. Mevcut kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla alan, çatısının  bir yangınla çökmesi nedeniyle tekrar düzenlenmiş olup, en az iki evreyi  içermektedir.
İren, mutfakların M.Ö 600 ve 540 yıllarına ait olduğunu vurgulayarak,  "İki mutfak da çıkan yangınla çökmüş. Bu mutfakları birbirinin üzerinde bulduk.  Biri yangınla çökmüş. Üzerine diğer mutfak yapılmış ancak bu da yangınla çökmüş."  dedi.
Mutfaklarda farklı dönemlerden iki ocak ile çeşitli formlarda kaplar,  balık kılçığı, hayvan kemiği, tohum gibi organik kalıntılar ile bazalt taşından  havan bulunduğuna dikkati çeken İren, şunları kaydetti:
"Lydia uygarlığı için Anadolu'da ilk defa bütün teşkilatıyla mutfak  bulduk. Lydia'lıların bu yöredeki mutfak ve yeme içme adetlerini öğrenebileceğiz.  İkisinin de mutfak ocakları sağlam ele geçti. Çatı çökmüş yangında. Kerpiçten  yapılan yapılar. Mutfağı ezmiş kap kacak içinde kalmış. İstiridye kabukları da  çıktı. Manyas Gölü'ne dayalı bir yiyecek kültürü görünüyor. Adeta o sırada zaman  durmuş gibi. Zaman durmuş ve mühürlenmiş gibi net bulgular elde ettik. Ne tür  yiyecekler tüketiliyordu hangi yöntemlerle yemek pişiriyorlardı bunların hepsini,  laboratuvar incelemelerinden sonra daha net ortaya koyabileceğiz."

kaynak: milliyet